Vicdanı Keşfetmek

Bazen zihnimiz oyunlar oynar bize, nefsimiz ise tüm bu oyunların üzerine kumar oynar. Fakat zarı şeytan atar.

Özüne bakarsa beşer vakânın başından beri haram furyasının içinde bulur kendisini. Zihnin oyunlarına karşılık nefsin şeytanla işbirliğine kayıtsız kalmak ise ahmaklıktan öte birşey değildir.

 

Öyle ki, insan nefsi küçük bir çocuk gibidir. Neyin ne kadar doğru yada yanlış olduğunu bilemez. Kendi başına kalırsa yerle yeksan olmaktan öteye gidemez ve bir daha asla ayağa kalkamaz.

 

Nefsi terbiye etmek için rehbere ihtiyaç duymak ise tabiî durumdur. Çünkü vicdan bendini yıkmış yahut vicdan penceresini görmezden gelmek beşerin tabiatina ters olduğu gibi kainat kurallarınında aykırıdır.

Nasıl ki, hesap makinelerinde sonuç görmek için bilgi girişine ihtiyaç vardır.  İşte vicdanımız da boş bir sürücü gibi bilgi yüklemesine muhtaçtır.

 

Şiari Kur an ve sünnet olanın vicdanı ile, şiarı şeytanın oymaklığı olan birisinin vicdani ise asla ayni olamaz.

 

Vicdan beşer tabiatında tek doğruyu göstericidir ve ezelde Allah vicdana ihsan da bulunmuştur. Burdan sebeple insan vicdanında her zaman merhametlidir. Fakat merhametinin üzerine kilitler vurmuş insan, nefsinin heveslerine ve şeytanın emirlerine boyun eğmiş insandır.

 

Bir misal üzerinde mesele daha iyi anlaşılır olsa gerek;

Küçük bir çocuğun aklıyla haraket etmek mi daha akıllıca olurdu yoksa olgun birisinin aklı ile haraket etmek mi?

 

Aynen düşündüğünüz gibi olgun birisinin fikri her zaman tercih edilir.

 

Olgunluk kavramı ise hayat mecrasında yaşanılan tecrübelerden elde edilen kazanımlardan ibarettir. Peki vicdan mecrasında olgunluk zirvesine çıkabilmek için tecrübeyi nereden kazanmak gerekir?

 

Mümkündür ki, Kur an ve sünnet yolunda zahiri hayata açılan bir dehliz olduğu gibi vicdana açılan batıni bir dehlizde mevcuttur. Beşer bu ince dehlizleri yakalayabilir de, Rahman’ın ve Habibullah’ın direktiflerini vicdanına kazıyabilirse, zahiri olgunluğun yanında batıni olgunluğu da keşfetmiş olur.

 

Bu olgunluk sonrası, insan vicdanı karşısında zihninin oyunlarını ve nefsinin heveslerini mağlup etmeye müktedir olur. Kur an’ın beşerde zuhur ettirdiği İslam-i ahlak ise lütufdan öte birşey değildir. Tüm bunların üzerine kalbi hissiyatlarınız kendisini size açarda karakter okumayı öğrenirseniz de, bu lütuftan öte lütuftur. Efendimiz -sav- ‘in ebedi hayata irtihalinden sonra sahabe efendilerimiz arasında bu lütufa layık olmuş ve bu işi ihtiyar etmişler vardı. Bizzat Hz. Ömer r.a bu kişilerden fikir danışırdı.

 

Bir hadis-i şerif ile devam etmek gerekirse;

“İnsan sadece güzel ahlakı ile gündüzlerini oruçla gecelerini namazla geçiren birisinin derecesini elde eder.”

 

Efendimiz -sav-‘ in de işaret buyurduğu gibi güzel ahlak Allah’ın kullarına ihsanıdır ve vicdanın kuytu köşelerinde keşfedilmeyi bekleyen hazinedir. Anahtarı ise Kur an ve sünnet yolunda saklıdır.

 

O halde güzel ahlaka sahip olmak en başta vicdanı keşfetmekle ardından vicdanı yetiştirmekle sonrada vicdanı ruhun cenk meydanlarında şeytana ve nefse karşı galip getirmekle olur.

 

Allah ruhuna sırtını dönmüş, vicdanlarını nefis sahrasında unutmuş, aciz ve isyankar beşer tabiatında sıkışmış kalmışlardan eylemesin bizleri.

 

Hamd alemlerin Rabbi olan ve her türlü eksiklikten münezzeh olan ihsanda bulunmayı çok seven Allah’a mahsustur. Selam ve salat ise iki cihan güneşi Hz. Muhammed’e ve O’nun al-i ashabına olsun.

 

Selam aleyküm.

 

 

İdris Oğuz Müslüman.

imza