Bir Sayfa Seçin

Beklentilerinin ötesinde gerçekleşmişti her şey. Oysa hiçbir şeyin bu kadar hızlı değişmesi için bir sebep yoktu. Zaman, sanki kendi ritmini unutmuştu. O ise sadece duruyordu—hareketsiz, ama içi uğultuyla dolu. Düşünmek için zamana ihtiyacı vardı, ama zaman artık düşünmeye izin vermiyordu. Her şey yerinden oynamıştı. Duygular, düşünceler, alışkanlıklar… Ve en çok da gözleri. Uzun süredir birine ya da bir şeye bakamıyordu. Göz temasından kaçınmak, kendinden kaçmak gibiydi.

Kalktı yerinden. Masanın üzerindeki kül tablası taşmıştı. Sigara izmaritleri, gece boyunca biriken düşünceler gibi üst üste yığılmıştı. İsteksizce masaya baktı, paketten bir sigara daha çıkardı. Balkon kapısını açarken içeri dolan rüzgar, yüzüne hafifçe dokundu. Şehrin ışıkları karşısında durdu. Rüzgar saçlarını savururken, gözleri bir noktaya kilitlendi. Dumanı içine çektiğinde, zihnindeki sesler biraz daha belirginleşti. Aslında onu korkutan şey, şu an hissettikleri değil; birkaç zaman sonra hissedecekleri ya da birine hissettirecekleriydi. Değişmeyen şeylerden kaçmak mümkün değildi. Belki o da artık değişmek istiyordu.

Ama eskisi, yüzlerce desibel haykırırken, yenisi onu nasıl susturabilirdi?

Balkondan içeri döndü. Masadaki defteri aldı, arasına buruşturulmuş bir not sıkıştırdı. “Değişmeyen şeylerden kaçmak mümkün değilse, belki ben değişmeliyim,” yazıyordu. Cümle, zihninde yankılandı. Koltuğa oturdu, kulaklıklarını taktı. Başını geriye yasladı, gözlerini tavana dikti. Müzik başladı. Loş ışıkta tavanın desenleri, bir harita gibi görünüyordu. Belki bir çıkış yolu, belki bir labirent.

Gözlerini açtığında güneş yüzünü ısıtmıştı. Şakaklarından süzülen ter damlasını eliyle sildi. Dün geceden daha yorgundu. Sağa sola bakındı, sonra banyoya yöneldi. Yüzünü yıkarken aynada kendine baktı. Gözleri, tanıdık ama yabancıydı. “Hayır,” dedi içinden. “Böyle olmamalıydı.” Hayatında hiçbir şey eksik değilken, fazla olan bir şey her şeyi yerinden oynatamazdı. Bu, mantıklı değildi.

Ama mantık, duyguların karşısında sessizdi.

Banyodan çıktıktan sonra ortalığı toparlaması sadece iki dakikasını aldı. Kül tablası boşaltıldı, fincan lavaboya bırakıldı, defter masanın köşesine düzgünce yerleştirildi. Artık her şey yerli yerindeydi. Ama yerli yerinde olmak, her şeyin doğru olduğu anlamına gelmiyordu. Kapının önünde durdu, evin içine son bir kez baktı. Sessizlik, düzenin içinde yankılanıyordu.

Asansörün ışığı yanıp sönüyordu ama o merdivenleri seçti. Adımları hızlıydı. Birinci katta alt komşu kapısını aralamıştı. “Günaydın,” dedi komşu. “Günaydın,” dedi o, aceleyle. Dışarı çıktı. Güneş sokakları aydınlatıyordu ama onun içindeki gölge hâlâ yerindeydi.

Arabaya yöneldi. Anahtarı uzaktan bastı, kapı açıldı. İçeri oturdu, motoru çalıştırdı. Radyo açıktı ama frekans bozuktu. Camdan dışarı bakarken gözleri netti. Durmak yoktu artık. Çünkü bazı şeyler sadece hareket hâlindeyken anlam kazanırdı.

Vardığında binaya girdi. Koridor boyunca ilerledi. İnsanlar vardı ama kimseyle konuşmadı. Her şey yerli yerindeydi. Bir an durdu. Başını kaldırdı.

“Günaydın,” dedi.

İşte yine yeniden tam olarak bu kısır döngünün başladığı yerdeydi…