Aşk mı ?

Aşk, tabiattan ötürü Allah’a sevdalanmaktır. Sonra O’nun sevdiklerini yine O’nun için karşılıksız sevmektir.

Müslümanın beşere olan aşkı, sevgisi, sevdası ise Yaradan dan ötürü olduğu vakit daimdir. Aksi halde;
Nefis çıkarcıdır, menfâtcıdır, küstahdır, gururludur.

Allah için aşk ile seven ise bu duygulardan uzaktır.

Bunu okuyan herkesin içinde şüphe kaldığını bilmekteyim.

Aşk öyle ki beşerin tabiatına Yaratıcı tarafından yerleştirilmiş, hayat boyunca canlı kalan ender duygularından birisidir. Aşkı diğer batını duygulardan ayıran özelliği ise insan tarafından ifade edilebilmesidir. Her ne var ki çağlar geçmiş dünya değişmiş Müslümanlar kefereler arasında asimile olmuşlardır. Bundan sebeptir ki aşk bizler için artık anlamını yitirmiş başka başka duyguların adını aşk koymuşuzdur.

Meseleye daha perspektif bakmadan önce aşkın tanımı yapmak yerinde olur; Aşk, insanın ömür boyu karşılıksız bağlandığı sevgi zirvesinde sevda tahtına oturduğu eşsiz duygudur. En büyük sorun aşkın halleri olduğu varsayımıdır ki, böyle bir varsayım ta en başından yanlıştır. Aşk tek heceli ve tek hallidir. Aşkın sahibi de Tektir, Rahman’dır, Rahim’dir, Gafurdur!

Peki ya öyleyse insan karşı cinse karşı hissettiği duyguyu nasıl aşk diye tabir eder?

Aslında her şeyden önce beşerin batıni duygularını iyi bilmek iyi tanımlamak gerekir. İnsanın içsel duyularında ve muhasebe meydanlarında ona eşlik eden batıni olguları iyi tanımak gerekir. Nefis, Zihin, Akıl, Vicdan, Kalp ve tüm bunları mecmua olmuş Ruh olgusundan haberdar olmak gerekir. Bilgisizlik cahilliğin anasıdır ve cahillik ahmaklığın babasıdır dedikten sonra; En başta insanın karşı cinse hissettiği duygular nefsin ve şehvetin çıkarları ekseninde kalpte oluşan masumane hislerdir. Beşer bu duygularını tatmin etmeye başladıktan sonra tabiatında doyumsuzluk olan nefis artık başka duygular başka heyecanlar başka hisler peşine düşer. Bundan sebeple insan belirli bir süre sonra artık aşk diye tabir ettiği aslında bir hevesten ve hevesattan ibaret olan hislerini terk etmeye başlar. Bunun ardını ayrılıklar, boşanmalar, kavgalar, ağlamalar, acılar alır. Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz zihin ve nefis oyunlarına da en büyük örneklerden birisi bu durumdur. Çünkü bu nefsin insan vicdanına, ruhuna, kalbine oynadığı oyundan başka bir şey değildir. Elbette bu oyunun senaristi şeytandır ki, şeytan mel’undur.

Yukarıda bahsettiğimiz vak’anın temel amacı ise; Beşerin, Allah’a direk bağlandığı kalbini, ruhunu ve vicdanını boş ve yanlış heveslerle oyalayıp Allah’tan uzaklaştırmaktır. Günümüz teknoloji ve fenni ilimler deryasında da bu şeytan için artık çocuk oyuncağı olmaktadır. Gençlerimiz bu hevesler peşinde Allah katındaki en değerli ve en kazançlı yıllarını boşa harcamaktır. Allah bu durumdan Müslümanları tenzih etsin temizlesin.

Meselenin özüne gelecek olursak, Birilerinin aşkı zahiri şeylerle tasvip etmesi ve değerlendirmesi ve bunlar üzerine aforizmalar karalaması ahmaklıktan öte bir şey değildir. Bizlerin en büyük sorunu ise sevmeyi unutmuş olmamızdır. Allah’tan uzaklaşıp dünyaya yaklaşmış olmamızdır ki; Dünya sahtedir, içindekiler ondan daha da sahtedir. Aslında çok temiz ve çok saf olan sevgiyi nefsin emelleri ile kirletmekten daha öteye gidemiyoruz çünkü sevmek nasıldır nedir aslında sevince ne hissedilir bunları bilmiyoruz.

Sevgi öyledir ki, Sevda yoluna en büyük azıktır. Aşkın bitmek tükenmek bilmeyen enerjisinden beslenir ve sürekli canlı kalır. İşte o çok ince çizgiyi burada ayırt etmek akıllıca olur.

Aşkı Allah’a yani gerçek sahibine hisseden birisine Allah sürekli mutluluk verir, huzur verir, nur verir. İçinden gelerek ibadet edenler ne demek istediğimi anlamışlardır. İşte bitmek tükenmek bilmeyen bu enerji beşer kalbinde sürekli var olduktan sonra sevgi susuz kalmaz, sevda azıksız kalmaz. Çünkü en azından günde beş vakit Rahman’ın huzurunda enerji alır. Allah ile aşkı ihtiyar edenlerin yüzlerindeki tebessümü daha da açıklamaya gerek yoktur sanırım.

İşte beşer asılda, özde kendisini bulduktan sonra Allah için severse eşini, anasını, babasını, kardeşini, akrabasını, aklıyla düşünüp nefsiyle karar  vermez, Vicdanı ile düşünüp kalbi ile karar verir. Bu da Rıza-i İlahi’ye en uygun olandır.

Allah, bizleri yıllarca Leyla-Mecnun , Ferhat-Şirin gibi saçma sapan safsatalar ile oyalayıp aklımızı bulandıran, kalbimizi Allah’tan uzaklaştıran kefereleri kahretsin! Bizlere Mevlana ile Şems-i Tebrizi’yi, Yunus Emre’yi, Necip Fazıl’ı, Mehmet Akif’i unutturan siyonistleri kahretsin!

Allah, her Müslüman genci aşkın uçsuz bucaksız deryalarına kendi hissiyatı ile daldırsın, sevdiklerimizi O sevdiği için sevmeyi nasip etsin, Kendi sevgisi üzerinde bizleri başka sevgilere meylettirmesin. Kendi vuslatı üzerinde başka vuslat hasreti ile yandırmasın.

Hamd Alemlerin Rabbi Allah’a Mahsustur. Hayırlı Cumalar Efendim.

 

İdris Oğuz Müslüman

imza