Vahada Gece

Gurur mu zillet mi bu?
Senden vazgeçmek uçurumdan atlamak gibi,
Ham meyvelerle dolu kuytu ormanlara düşmek gibi,
Çıkış var mı? Hiç sanmam!

Nereden başlasam döşümde kokun..
Nereden tutsam ince sızın.. 
Kayboldum mu? Emin değilim!

Zillet yurdumda feryad-ı figanlar,
Depremler, fırtınalar..
Birbirini kovalar afetler. 

Akılda kalan bir tını,
Yünde kalan bir koku,
Aynada kalan bir bakış.
Çıkış var mı? Hiç sanmam!

Sorsan aha bu kalbe, gelir mi dile! 
O sonsuzluğa hasret bilirim de,
İki çift bakış varken bu sinede,
Zillet yurdunda bir garip bu avare..  

Artık,
Yalandan iki dudak arasında,
Belki uykudan önceki son düşte,
Yada, soğuk bir mart bakışında adım..

Sis bulutlarıda çekildi gök kubbeden,
Artık gamlanma gönül! gamlanma! 
Dağlanır elbet bu yarada.
Bir sıcak yel beklerim artık bu kuytu vahada …

Hiçlikten gelip varlığı arayan bir yolcunun hüzünlü hikayesi başladı burada, her zaman aradı. Kimi zaman bulduğunu sandı. Kimi zamanda bulduğunu bilemedi. Esas olan arayış içinde olmak mı? Bulduğunda karar kılıp sabretmek mi? 

Ah şu feleğin çarkına tüküreyim, Bir avuç doldurmadı vakt-i ecri!

Öyle ya, bu dünya tüm süsleri ile çıkarsa karşısına bilki ardında çirkinlik vardır. Tüm zenginliğini serse önüne bilki ardında fakirlik vardır. Bunu bildiği halde bu kuyudan su içmekten de kendini alamayana insan denir. Öyleyse; susuzluk mu bizi bu eleme gark eyleyen? 

Velhâsıl-ı kelam;

Buda geçer ya Hû.