Sabretmek…

Benim için çok değerli olan bir söz sultanı bahsetmişti: “Sabretmek babayiğitlerin işidir, na-babayiğitlerin harcı değildir.” diyerek. Öyle ki, sabır insan kişiliğinde olması gereken en önemli vasıflardan birisidir.

Her şeyin Allah’tan geldiği bilerek, etsiz, dilsiz, gönülsüz, yıllar ve yıllar, fütursuzca sabretmek sultanın da dediği gibi babayiğitlerin harcıdır. İnsan oğlu hata yapmaya meyilli ve hatalarının cezasını çekmeye mahkum bir varlıktır. İşte tam ceza çekme bulvarındayken, sıkıntıların birbirini ardını kovaladığı yerdeyken sabrın gücüne öyle bir varmak lazım ki, tüm bedeni ve tüm ruhu sarmalı. Savaş meydanında su su diye inleyen bir askerin suyu bulması gibi hayat yeniden ve yeniden başlamalıdır her serzenişin sonunda.

Aslında en büyük eksiklik  sabırdır insanda ve daha bir çok insani vasfın eksikliğini de beraberinde getirir. Her ne var ki, insanlar bu duygudan mahrum kalmaktan hiç muzdarip olmazlar. Zannediyorum, para cisminin gücü sabrın kişilik safhalarında yeşermesine izin vermeyen en büyük etken.

Her şeyin bir an önce olmasını isteyen sabırdan yoksun beyinler, emellerini biran önce gerçekleştirmek için oynayabileceği tüm kozları erkenden oynarlar. Tıpkı bir spor müsabakasında olduğu gibi vakitsiz yapılan hamle zaferden ziyade mağlubiyetin habercisidir. Hal böyleyken zaten sürekli mağlubiyetler ve düşüşler insanı bir sıkıntının kucağından diğerine atar. Sabrı eksik olanın imanı da şüphelidir ki; İşin en kötü tarafı, her düşüşün ardından bir diğerini yaşamaya can atmak ve şeytanın çekiştirmesine maruz kalmaktır.

Sabrın gücünü yaşayabilmek, her sıkıntıya “Sen veriyorsan bildiğin vardır elbet ya Rab!” diyerek göğüs germektir. Durum böyle olursa O’nun için O’nun verdiğine sabredeni hiç yarı yolda koyar mı O? Kısa bir örnek; peygamberler tarihine baktığımızda görürüz ki olaylar hep yaşandıktan sonra Allah ayetlerini nebilere bildirmektedir. Allah kullarına bir şeyleri göstermek ve öğrenmelerini istemektedir. Yaşayarak tecrübe etmelerini isteyip, onların kendisine daha da çok yaklaşmalarını istemektedir. Bu açıklamaya iman edecek olursak eğer sabırdan daha güzel mükafatı olan ve sabırdan daha güzel Allah’a yaklaşma yolları var mıdır?

Yalnız öyle bir ince çizgi vardır ki o da, her gelenin Allah’tan geldiğine iman etmek ve öyle sabretmek. “Neden bunları yaşatıyorsun ki! Bunu hak edecek ne yaptım ki?” bunlar ve benzerleri sorular kulu isyanın eşiğine getirir. O noktada şeytanın sizi dürtükleyip şirk kulvarına itmesi de hiçte zor olmaz.

Bizim sıkıntı yaşamak için illa ki o sıkıntıyı hak edecek bir şeyler yapma zorunluluğumuz gibi lüksümüz yok ki! Kainatın sahibi, bizimde sahibimiz iken nasıl hesap sorma küstahlığını gösterebiliriz ki? Hiç işçisinin hesap sormasından hoşnut olan müdür gördünüz mü? Meselelere yaklaşırken eksenimizi her zaman doğru noktadan alırsak zannediyorum hiç bir zaman hataya düşmeden doğru sonuca ulaşabiliriz.

 

İdris Oğuz Müslüman.